Ana içeriğe atla

Sponsorlu Bağlantı

Sempatik Savaşçı: Jackie Chan

Jackie Chan. İkonik dövüş kahramanımız, filmleriyle geniş kitleleri kucaklayan sempatik savaşçı… Kendine has karizması, sempatikliği ve akrobatik hareketleriyle herkesin hafızasına yer etmiş olan maharetli bir adam Chan.
Biz onu genelde oynadığı filmler ile tanısak da Chan’ın marifetleri saymakla bitmeyecek cinsten. Chan oyunculuğunun yanı sıra aynı zamanda;  dövüş sanatları ustası, yönetmen, yapımcı, senarist, dublör, dublör koordinatörü, dublaj sanatçısı, kameraman ve bir şarkıcı.
Esasen birçok farklı disiplini özveri ile yerine getirmiş çalışkan bir adam olan Chan 7 Nisan 1954 yılında Hong Kong’da dünyaya geliyor. Ailesinin Fransız Başkonsolosluğu’nda çalışması sebebiyle çocukluğu konsolosluk sınırlarının içerisinde geçiyor. Chan’ın bu dönemde okul hayatının pek iyiye gittiği söylenemez.
Babasının mesleği gereği Avustralya’ya seyahat etmeleri ile birlikte Chan’ın hayatında yeni bir sayfa açılmış oluyor. Avustralya’da “China Drama Academy” de eğitim alan Chan 1962 yılında henüz sekiz yaşındayken ilk sinema tecrübesini yaşıyor. “Big and Little Wong Tin Bar” isimli yapımda çocuk oyuncu rolüyle arzı endam ettiğinde yavaş yavaş rotası belli olmaya başlıyor. Bu erken başlayan kariyere 100’ün üzerinde filmin sığmasına şaşmamak gerek.
Chan ilerleyen yıllarda aynı sıraları paylaştığı arkadaşları ile Seven Little Fortunes” isimli bir gösteri grubu kuruyor ve çocuk oyuncu rollerinde oynamaya devam ediyor. Okul yıllarından beri dövüş sanatları ile ilgilenmesi bir takım dövüş filmlerinde dublör olarak görev almasına ön ayak oluyor.
1973 yılına gelindiğinde Bruce Lee’nin başrolü oynadığı “Enter the Dragon” filminde Jackie Chan de dublör olarak yeteneklerini konuşturuyor. Rol aldığı ilk dönem filmlerinin gişede başarı gösterememesi üzerine, 1975 yılında, 21 yaşındayken “All in the Family” adını taşıyan bir erotik/romantik komedi filminde rol alıyor.
Bunu seyreden yıllarda ise Jackie Chan istikrarlı bir biçimde çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor. Willie Chan’dan aldığı bir teklif üzerine “Hand of Death” adlı yapımda başrolde oynayan Chan’ın yıldızı yavaş yavaş parlamaya başlıyor. 1978 yapımı “Snake in the Eagles Shadow” filmi Jackie Chan’a gişede de başarı getiriyor ama Chan en büyük çıkışını kendi dövüş stilini yarattığı “Drunken Master” filmi ile yakalıyor.
Chan’ın kaçarak, etrafındaki nesneleri kullanarak, yüksek tempoda koşuşturmaca ve mizah içeren dövüş stili diğer yapımlarda işlenenlerden çok farklı ve özgün olduğu için kısa sürede dikkatleri üzerine topluyor.
Jackie Chan’in komedyen olma arzusundan bir röportajında bahsetmiş olduğunu biliyoruz. Onu ikonik kılan özellikte zaten bu güldüren dövüş stili. Diğer kahramanların erkeksi ve kaba tarzı yerine Jackie Chan çocuksu tarzı ile başka bir noktaya hitap etmeyi başardı.
Filmlerinde dublör kullanmaması ve altından kalkılması zor akrobatik sahneleri kendisi canlandırmasını ise şu şekilde açıklıyor; “30 yıldır film çekiyorum. Başıma birçok kaza geldi ama dublör kullanmam. Seyirciler dublörü değil beni görmeye geliyor çünkü.”
İşte bu sözler onun yaptığı işe ne denli tutkuyla bağlı olduğunun göstergesi. Bu tutku ikonasının esas sırrı olsa gerek. Mutlu yıllar Jackie Chan!
Çocukluk yıllarımızın alengirli tartışmalarından biriydi Jackie Chan mi Bruce Lee mi? Siz bu konuda kimin tarafındasınız?
Jackie Chan Bruce Lee

https://harbizagon.com/sempatik-savasci-jackie-chan/

Yorumlar

Sponsorlu Bağlantı

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlk Restoran Ne Zaman ve Nerede Açıldı?

Yaşadığımız yer ister küçük olsun ister büyük, hemen her sokakta restoran bulmak mümkündür. Restoranların yaygın olması, kuşkusuz ki yemek yemenin insanın en temel ihtiyacı olmasından kaynaklanır. Durum böyle olunca, tahmin edebileceğiniz üzere, restorancılığın tarihsel gelişimi oldukça eskiye dayanır.  Peki , ilk restoran hangi tarihte açıldı? Restorancılığın Başlangıcı Yemek kültürü çok gelişmiştir. 1700’lü yıllara kadar restoran kavramı ortaya çıkmamıştır.  İlk modern restoran, 1765-1766 yıllarında Paris’te Boulanger tarafından açılmıştır.  Bu sayede müşterilere seçenekler sunan anlayış ortaya çıkmıştır. O dönemdeki anlayışa göre, restoranın amacı, et suyu bulyonu ve çorbalarla kişileri sağlığına kavuşturmaktı. Adıyla ünlü ilk restoran, 1782’de Paris’te açılmıştır . Grand Toveme de Loundres adıyla açılan bu restoranda, yemek isimleri listelenmiş ve belli saatlerde tek kişilik masalarda servis yapılmıştır. İlk restoranın açılmasından sonra Fransız Devrimi gerçekleştiği için

Elektronik Müziğin Tarihi

Elektronik müzik 19. Yüzyılda birçok Amerikalı ve Avrupa mucitlerin, girişimcilerin çalışmaları sayesinde kendine altyapı hazırlamıştır. Bu altyapı için gerekli olan aygıtlar bahsi geçen kimseler tarafından farklı alanlarda kullanılması için tasarlanmış icatları müzik için yorumlanmış halidir. Elektronik müzik dediğimizde aklımıza ilk gelen tanım elektronik aletlerle yapılan müzik türü şeklinde olacaktır. Bu tanım kesinlikle doğru bir tanım. İlk elektronik müzik 1960 yılında ilk elektronik klavyenin icadıyla hayat bulduğu düşünülmektedir. Borulu elektronik enstrümanlar da elektronik müzik tarihinde yerini aldıktan sonra kullanımları yavaş yavaş artmaya başladı. İlk Elektronik Müzik Enstrümanı İlk olarak icat edildiği düşünülen enstrüman yaklaşık olarak 7 ton büyüklüğünde ve  Telharmonium  adındaydı. Pek yaygınlaşması mümkün olamayacak kadar kaba ve ağır olan bu enstrüman elektronik müzik tarihi içerisinde yerini almıştır. 1897 yılından üretilen bu cihazın  Thaddeus Cahill  adı

Pronoya Nedir?

Pronoya kelimesi okuduğunuzda paronaya kelimesini okuduğunuzu veya kelimenin eş anlamlısı olduğunu düşünmüş olabilirsiniz.  Oysa pronoya , paronoyanın tam tersine karşılık gelen bir kavram.  Her şeyin ve herkesin kendisine zarar verebileceği şüphesi anlamına gelen poronayanın tersi olarak pronoya, her şeyin hatta evrenin bile kendisinin iyiliği için var olduğu sanrısına kapılmak anlamına gelir. Pronoyayı   bir yaşam felsefesi olarak benimseyen insanların paranoyak olmuş olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Pronoya, dini yaklaşımla karşımıza çıkan versiyonuna örnek olarak ‘Takdir-i İlahi’ kavramı verilebilir. Kişi yaşadığı ne olursa olsun tanrısal bir iyilik olduğunu düşünür. Uzak Doğu felsefelerinin temel kavramları olan, “darma, karma, reenkarnasyon” üçlüsü de bir pronoya örneğidir. İnsanın bu dünyada var olma nedeni, tanrısal olana ulaşmaktır. Başımıza gelenlerde Darma’ya bir nebze daha yaklaşmamız içindir. Her ölüm aslında yeni bir doğum ve tanrısal olana ulaşma yolculuğun yeni