Ana içeriğe atla

Sponsorlu Bağlantı

Kısa Filmlerin Hayatınıza Katacağı Şeyler

Son zamanların popülerleşen akımı kısa filmler, 30 dakika ve daha kısa sürede tamamlanan filmlere denir. Uzun filmlerden ayıran özelliklerine bakarsak; uzun filmlere göre olaylar daha kısa ve öz sürede gerçekleşmektedir.
Oyuncular daha kısa sürede, daha az kelimeyle çok şey söylerler. İlk sinema tarihine bakıldığında çekilen filmler 15 dakikadan oluşmaktaydı. Fransız Lumiere Kardeşlertarafından çekilen ilk film Trenin Gara Girişinde film 15 dakika sürmekteydi. Bu kısa film tarihinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

Sinema Tarihi ve Kısa Filmlerin Hayatımıza Girişi

Sinema tarihi hızla gelişirken uzun metrajlı filmler çekilmiş, kısa metrajlı filmler de nitelikli eserleriyle adını duyurmayı başarmıştı. Filmin konusu ne kadar süre istiyorsa filmler o sürede tamamlanmaktadır.
Kısa filmler olay örgüsünü işleyememekte, karakterleri derin biçimde analiz edememekte, dramatik hikayeler kuracak zamanı olmamaktadır. Çünkü filmin süresi maksimum 30 dakikadır. Bu sebeplerden dolayı kısa filmlere baktığımızda az karakter kullanan, basit bir konudan oluşan filmler olduğunu görmekteyiz.
Yönetmen kısa film çekerken az ve öz anlatım sergiliyor, net mesajlar veriyor aslında. Sinema tarihi boyunca çekilen kısa filmler değişik sürelerde çekilmiş olup net bir süre sınırı olmamaktaydı. Fakat günümüzde 30 dakika olarak sergilenmektedir.

Kısa Filmlerin Popülerliği Hakkında

Kısa filmleri diğer filmlerden ayıran yönetmenin hikayesini kendisinin yazması, bütçesini belirlemesi, filmin tamamıyla sahibi olmasıdır. Bu sebeplerle kısa filmler daha özneliçseldokunaklı olmaktadır. Filmde yönetmenin kişisel özellikleri ve içsel dünyası hissedilmektedir.
Yönetmenin herhangi bir konuyu işleyebilmesi, istediği sözü söyleyebilmesi gibi özgürlükleri ve bağımsız oluşu kısa film izleyicilerini çekmekte, keyifli seyirler oluşturmaktadır. Kısa filmler oyuncuların hayatına özgürlük, bağımsızlık duygularını katmaktadır.
Çarpıcı seslendirme biçimleriyle, farklı oyunculuk tarzlarıyla kısa filmler yaygın bir üretim alanına sahiptir. Kısa filmlerde bilinen oyuncular oynamamakta, yeni oyuncular adını duyurmakta, bu sayede yeni yetenekler keşfedilmektedir. Ödüllü kısa filmler de oldukça fazladır.

Kısa Film Festivalleri ve Yarışmaları

Kısa film festivalleri ise geniş kitleleri çekmekte, sinemanın en önemli ögelerinden biri haline gelmektedir. Kısa filmlerin DVD si yoktur, televizyonlarda yayınlanamaz, sinemalarda oynatılamaz tek yayılım alanları festivallerdir.
Kısa filmler YouTube üzerinden bazen izlenebilmektedir fakat sinema tadında olmayışı halkı tatmin edememektedir. Bu sayede halk ve kısa film meraklıları festivallere akın etmekte, izleyiciler hayatlarından kesitler bulmaktadır.
Kısa filmin bir diğer özelliği de günlük hayatın içinden kareler bulmamız, bizleri anlatıyor oluşudur. Kısa filmlerin tanımı üzerine kesinlik olmayışı filmleri özgür yapmaktadır.
Kısa filmler komik ya da dramatik olabilmektedir. Kısa film festivallerinin yanında adını duyuran kısa film yarışmalarına herkes katılabilmekte, eşsiz deneyimler kazanma fırsatı bulabilmektedir.
Televizyon reklamlarında kamu spotu şeklinde yayınlanan kısa filmlerde de halkı koruyacak trafik güvenliği, kötü alışkanlıklar, güvenlik konuları gibi temalar işlenmektedir.

Yorumlar

Sponsorlu Bağlantı

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlk Restoran Ne Zaman ve Nerede Açıldı?

Yaşadığımız yer ister küçük olsun ister büyük, hemen her sokakta restoran bulmak mümkündür. Restoranların yaygın olması, kuşkusuz ki yemek yemenin insanın en temel ihtiyacı olmasından kaynaklanır. Durum böyle olunca, tahmin edebileceğiniz üzere, restorancılığın tarihsel gelişimi oldukça eskiye dayanır.  Peki , ilk restoran hangi tarihte açıldı? Restorancılığın Başlangıcı Yemek kültürü çok gelişmiştir. 1700’lü yıllara kadar restoran kavramı ortaya çıkmamıştır.  İlk modern restoran, 1765-1766 yıllarında Paris’te Boulanger tarafından açılmıştır.  Bu sayede müşterilere seçenekler sunan anlayış ortaya çıkmıştır. O dönemdeki anlayışa göre, restoranın amacı, et suyu bulyonu ve çorbalarla kişileri sağlığına kavuşturmaktı. Adıyla ünlü ilk restoran, 1782’de Paris’te açılmıştır . Grand Toveme de Loundres adıyla açılan bu restoranda, yemek isimleri listelenmiş ve belli saatlerde tek kişilik masalarda servis yapılmıştır. İlk restoranın açılmasından sonra Fransız Devrimi gerçekleştiği için

Elektronik Müziğin Tarihi

Elektronik müzik 19. Yüzyılda birçok Amerikalı ve Avrupa mucitlerin, girişimcilerin çalışmaları sayesinde kendine altyapı hazırlamıştır. Bu altyapı için gerekli olan aygıtlar bahsi geçen kimseler tarafından farklı alanlarda kullanılması için tasarlanmış icatları müzik için yorumlanmış halidir. Elektronik müzik dediğimizde aklımıza ilk gelen tanım elektronik aletlerle yapılan müzik türü şeklinde olacaktır. Bu tanım kesinlikle doğru bir tanım. İlk elektronik müzik 1960 yılında ilk elektronik klavyenin icadıyla hayat bulduğu düşünülmektedir. Borulu elektronik enstrümanlar da elektronik müzik tarihinde yerini aldıktan sonra kullanımları yavaş yavaş artmaya başladı. İlk Elektronik Müzik Enstrümanı İlk olarak icat edildiği düşünülen enstrüman yaklaşık olarak 7 ton büyüklüğünde ve  Telharmonium  adındaydı. Pek yaygınlaşması mümkün olamayacak kadar kaba ve ağır olan bu enstrüman elektronik müzik tarihi içerisinde yerini almıştır. 1897 yılından üretilen bu cihazın  Thaddeus Cahill  adı

Pronoya Nedir?

Pronoya kelimesi okuduğunuzda paronaya kelimesini okuduğunuzu veya kelimenin eş anlamlısı olduğunu düşünmüş olabilirsiniz.  Oysa pronoya , paronoyanın tam tersine karşılık gelen bir kavram.  Her şeyin ve herkesin kendisine zarar verebileceği şüphesi anlamına gelen poronayanın tersi olarak pronoya, her şeyin hatta evrenin bile kendisinin iyiliği için var olduğu sanrısına kapılmak anlamına gelir. Pronoyayı   bir yaşam felsefesi olarak benimseyen insanların paranoyak olmuş olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Pronoya, dini yaklaşımla karşımıza çıkan versiyonuna örnek olarak ‘Takdir-i İlahi’ kavramı verilebilir. Kişi yaşadığı ne olursa olsun tanrısal bir iyilik olduğunu düşünür. Uzak Doğu felsefelerinin temel kavramları olan, “darma, karma, reenkarnasyon” üçlüsü de bir pronoya örneğidir. İnsanın bu dünyada var olma nedeni, tanrısal olana ulaşmaktır. Başımıza gelenlerde Darma’ya bir nebze daha yaklaşmamız içindir. Her ölüm aslında yeni bir doğum ve tanrısal olana ulaşma yolculuğun yeni