Ana içeriğe atla

Sponsorlu Bağlantı

James McAvoy ‘Glass’ Filmine Nasıl Hazırlandı?

Glass filminin yıldız oyuncusu James McAvoy’un antrenman programını inceliyoruz.
Glass filminde birbirinden farklı 24 karakteri canlandıran James McAvoy, oyunculuk konusunda tüm yeteneklerini sergileyip tüm sinema severlerden geçer not almayı başardı.
Ancak bu süreç hiçte kolay olmadı. Ünlü oyuncunun bu filmde sergilediği oyunculuk yeteneklerinin yanı sıra fiziksel olarak da değişmesi gerekiyordu. İşinin hakkını her zaman en iyi şekilde vermeye çalışan McAvoy, film için neredeyse tüm zamanını spor salonlarında harcadı ve sonunda ulaştığı kas kütlesiyle tüm dikkatleri üzerine çekti.
Filmde canlandırdığı karakterin sert ve yapılı olması gerektiğini söyleyen McAvoy, ilk olarak işe kendi kişisel antrenörünü bularak başladı. İsveçli profesyonel spor antrenörü Magnus Lygdback ile anlaşan ünlü oyuncu, vakit kaybetmeksizin antrenman düzenine kendini adapte etmeye çalıştı.
Antrenman rutinine ilk olarak ağırlık kaldırma egzersizleriyle başlayan yıldız oyuncu, günde 1 saate yakın bu programı takip etti. Günün ilerleyen saatlerinde iyileşme sürecine geçen McAvoy, bu süreci yarım saat yüzerek tamamladı.
Haftanın altı günü antrenman yapan ünlü oyuncu, beslenme programını da 5 ila 6 öğüne çıkardı ve zararlı tüm besin ürünlerine karşı savaş açtı. Bu sürecin zorlu da olsa aslında basit olduğunu dile getiren McAvoy, sözlerine şu şekilde devam etti; ‘Aslında gerçekten çok basit. “Çok ye, çok çalış ve çok kilo al”.

Glass

Film boyunca gerçekten hayran kaldığımız ünlü aktör sıradan bir oyuncu olmadığını, gerektiğinde inanılmaz bir performansla neler yapabileceğini herkese gösterdi. Yakın zamanda ünlü oyuncuyu bu tip rollerde daha çok görmeyi umuyoruz.

Yorumlar

Sponsorlu Bağlantı

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlk Restoran Ne Zaman ve Nerede Açıldı?

Yaşadığımız yer ister küçük olsun ister büyük, hemen her sokakta restoran bulmak mümkündür. Restoranların yaygın olması, kuşkusuz ki yemek yemenin insanın en temel ihtiyacı olmasından kaynaklanır. Durum böyle olunca, tahmin edebileceğiniz üzere, restorancılığın tarihsel gelişimi oldukça eskiye dayanır.  Peki , ilk restoran hangi tarihte açıldı? Restorancılığın Başlangıcı Yemek kültürü çok gelişmiştir. 1700’lü yıllara kadar restoran kavramı ortaya çıkmamıştır.  İlk modern restoran, 1765-1766 yıllarında Paris’te Boulanger tarafından açılmıştır.  Bu sayede müşterilere seçenekler sunan anlayış ortaya çıkmıştır. O dönemdeki anlayışa göre, restoranın amacı, et suyu bulyonu ve çorbalarla kişileri sağlığına kavuşturmaktı. Adıyla ünlü ilk restoran, 1782’de Paris’te açılmıştır . Grand Toveme de Loundres adıyla açılan bu restoranda, yemek isimleri listelenmiş ve belli saatlerde tek kişilik masalarda servis yapılmıştır. İlk restoranın açılmasından sonra Fransız Devrimi gerçekleştiği için

Elektronik Müziğin Tarihi

Elektronik müzik 19. Yüzyılda birçok Amerikalı ve Avrupa mucitlerin, girişimcilerin çalışmaları sayesinde kendine altyapı hazırlamıştır. Bu altyapı için gerekli olan aygıtlar bahsi geçen kimseler tarafından farklı alanlarda kullanılması için tasarlanmış icatları müzik için yorumlanmış halidir. Elektronik müzik dediğimizde aklımıza ilk gelen tanım elektronik aletlerle yapılan müzik türü şeklinde olacaktır. Bu tanım kesinlikle doğru bir tanım. İlk elektronik müzik 1960 yılında ilk elektronik klavyenin icadıyla hayat bulduğu düşünülmektedir. Borulu elektronik enstrümanlar da elektronik müzik tarihinde yerini aldıktan sonra kullanımları yavaş yavaş artmaya başladı. İlk Elektronik Müzik Enstrümanı İlk olarak icat edildiği düşünülen enstrüman yaklaşık olarak 7 ton büyüklüğünde ve  Telharmonium  adındaydı. Pek yaygınlaşması mümkün olamayacak kadar kaba ve ağır olan bu enstrüman elektronik müzik tarihi içerisinde yerini almıştır. 1897 yılından üretilen bu cihazın  Thaddeus Cahill  adı

Pronoya Nedir?

Pronoya kelimesi okuduğunuzda paronaya kelimesini okuduğunuzu veya kelimenin eş anlamlısı olduğunu düşünmüş olabilirsiniz.  Oysa pronoya , paronoyanın tam tersine karşılık gelen bir kavram.  Her şeyin ve herkesin kendisine zarar verebileceği şüphesi anlamına gelen poronayanın tersi olarak pronoya, her şeyin hatta evrenin bile kendisinin iyiliği için var olduğu sanrısına kapılmak anlamına gelir. Pronoyayı   bir yaşam felsefesi olarak benimseyen insanların paranoyak olmuş olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Pronoya, dini yaklaşımla karşımıza çıkan versiyonuna örnek olarak ‘Takdir-i İlahi’ kavramı verilebilir. Kişi yaşadığı ne olursa olsun tanrısal bir iyilik olduğunu düşünür. Uzak Doğu felsefelerinin temel kavramları olan, “darma, karma, reenkarnasyon” üçlüsü de bir pronoya örneğidir. İnsanın bu dünyada var olma nedeni, tanrısal olana ulaşmaktır. Başımıza gelenlerde Darma’ya bir nebze daha yaklaşmamız içindir. Her ölüm aslında yeni bir doğum ve tanrısal olana ulaşma yolculuğun yeni