Ana içeriğe atla

Sponsorlu Bağlantı

72. Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin 15 Günü Seçkisinde Yer Alacak Filmler Belli Oldu

72. Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin 15 Günü seçkisinde yer alacak filmler açıklandı. Açılışını Deerskin ile yapacak programda Robert Eggers’ın Robert Pattinson ve Willem Dafoe’lu yeni filmi The Lighthouse, Takashi Miike imzalı First Love ve Luca Guadagnino’nun kısa filmi The Staggering Girl de yer alıyor.
72. Cannes Film Festivali’ne paralel olarak düzenlenecek ve her yıl olduğu gibi bu yıl da gelecek vaat eden yönetmenleri sinema dünyasıyla buluşturacak olan 51. Yönetmenlerin 15 Günü (Directors’ Fortnight) seçkisinde yer alacak filmler belli oldu.
Bu yıl 15-25 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek Yönetmenlerin 15 Günü bölümünün açılışının Quentin Dupieux‘nün yeni filmi Deerskin – Le daim ile yapılacağı geçtiğimiz günlerde açıklanmıştı. Dün seçkide yer alacak diğer filmler de açıklandı.
51. Yönetmenlerin 15 Günü programında önemli yönetmenlerden dikkat çekici yapımlar yer aldı. Bu yapımların başında The Witch ile sinema dünyasına etkileyici bir giriş yapan Robert Eggers‘ın yeni filmi The Lighthouse geliyor.
Eggers’ın 1920’li ve 1940’lı yılların ekipmanlarını kullanarak 35 mm kamerayla siyah beyaz olarak çektiği filmin başrollerini Robert Patttinson ve Willem Dafoe üstleniyor.
Yakın dönem Japonya sinemasının önemli isimlerinden Takashi Miike‘nin yeni filmi First Love ve Luca Guadagnino‘nun Valentino markasını merkezine alan, Julianne Moore’lu kısa filmi The Staggering Girl de seçkide yer alacak. Guadagnino’nun 35 dakikalık yeni filmi seçkinin özel gösterimler bölümünde sinemaseverler ile buluşacak.

72. Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin 15 Günü Seçkisi

Uzun Metraj Filmler

  • Alice and the Mayor – Nicolas Pariser
    And Then We Danced – Levan Akin
    The Halt – Lav Diaz
    Song Without a Name – Melina León
    Deerskin – Quentin Dupieux
    Ghost Tropic – Bas Devos
    Give Me Liberty – Kirill Mikhanovsky
    First Love – Takashi Miike
    To Live to Sing – Johnny Ma
    Dogs Don’t Wear Pants – Jukka-Pekka Valkeapää
    The Lighthouse – Robert Eggers
    Lillian – Andreas Horwath
    Oļeg – Juris Kursietis
    Blow it to Bits – Lech Kowalski
    Les Particules – Blaise Harrison
    The Orphanage – Shahrbanoo Sadat
    Perdrix – Erwan Le Duc
    For the Money – Alejo Moguillansky
    Sick Sick Sick – Alice Furtado
    Tlamess – Ala Eddine Slim
    An Easy Girl – Rebecca Zlotowski
    Wounds – Babak Anvari
    Yves – Benoît Forgeard
    Zombi Child – Bertrand Bonello

Özel Gösterimler

  • Red 11 ve Masterclass – Robert Rodriguez
    The Staggering Girl – Luca Guadagnino

Kısa Metraj Filmler

  • Two Sisters Who Are Not Sisters – Beatrice Gibson
    The Marvelous Misadventures of the Stone Lady – Gabriel Abrantes
    Grand Bouquet – Nao Yoshigai
    Stay Awake, Be Ready – An Pham Thien
    Je te tiens – Sergio Caballero
    Movements – Dahee Jeong
    Olla – Ariane Labed
    Piece of Meat – Jerrold Chong & Huang Junxiang
    Ghost Pleasure – Morgan Simon
    That Which Is to Come Is Just a Promise – Flatform
https://harbizagon.com/72-cannes-film-festivalinin-yonetmenlerin-15-gunu-seckisinde-yer-alacak-filmler-belli-oldu/

Yorumlar

Sponsorlu Bağlantı

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlk Restoran Ne Zaman ve Nerede Açıldı?

Yaşadığımız yer ister küçük olsun ister büyük, hemen her sokakta restoran bulmak mümkündür. Restoranların yaygın olması, kuşkusuz ki yemek yemenin insanın en temel ihtiyacı olmasından kaynaklanır. Durum böyle olunca, tahmin edebileceğiniz üzere, restorancılığın tarihsel gelişimi oldukça eskiye dayanır.  Peki , ilk restoran hangi tarihte açıldı? Restorancılığın Başlangıcı Yemek kültürü çok gelişmiştir. 1700’lü yıllara kadar restoran kavramı ortaya çıkmamıştır.  İlk modern restoran, 1765-1766 yıllarında Paris’te Boulanger tarafından açılmıştır.  Bu sayede müşterilere seçenekler sunan anlayış ortaya çıkmıştır. O dönemdeki anlayışa göre, restoranın amacı, et suyu bulyonu ve çorbalarla kişileri sağlığına kavuşturmaktı. Adıyla ünlü ilk restoran, 1782’de Paris’te açılmıştır . Grand Toveme de Loundres adıyla açılan bu restoranda, yemek isimleri listelenmiş ve belli saatlerde tek kişilik masalarda servis yapılmıştır. İlk restoranın açılmasından sonra Fransız Devrimi gerçekleştiği için

Elektronik Müziğin Tarihi

Elektronik müzik 19. Yüzyılda birçok Amerikalı ve Avrupa mucitlerin, girişimcilerin çalışmaları sayesinde kendine altyapı hazırlamıştır. Bu altyapı için gerekli olan aygıtlar bahsi geçen kimseler tarafından farklı alanlarda kullanılması için tasarlanmış icatları müzik için yorumlanmış halidir. Elektronik müzik dediğimizde aklımıza ilk gelen tanım elektronik aletlerle yapılan müzik türü şeklinde olacaktır. Bu tanım kesinlikle doğru bir tanım. İlk elektronik müzik 1960 yılında ilk elektronik klavyenin icadıyla hayat bulduğu düşünülmektedir. Borulu elektronik enstrümanlar da elektronik müzik tarihinde yerini aldıktan sonra kullanımları yavaş yavaş artmaya başladı. İlk Elektronik Müzik Enstrümanı İlk olarak icat edildiği düşünülen enstrüman yaklaşık olarak 7 ton büyüklüğünde ve  Telharmonium  adındaydı. Pek yaygınlaşması mümkün olamayacak kadar kaba ve ağır olan bu enstrüman elektronik müzik tarihi içerisinde yerini almıştır. 1897 yılından üretilen bu cihazın  Thaddeus Cahill  adı

Pronoya Nedir?

Pronoya kelimesi okuduğunuzda paronaya kelimesini okuduğunuzu veya kelimenin eş anlamlısı olduğunu düşünmüş olabilirsiniz.  Oysa pronoya , paronoyanın tam tersine karşılık gelen bir kavram.  Her şeyin ve herkesin kendisine zarar verebileceği şüphesi anlamına gelen poronayanın tersi olarak pronoya, her şeyin hatta evrenin bile kendisinin iyiliği için var olduğu sanrısına kapılmak anlamına gelir. Pronoyayı   bir yaşam felsefesi olarak benimseyen insanların paranoyak olmuş olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Pronoya, dini yaklaşımla karşımıza çıkan versiyonuna örnek olarak ‘Takdir-i İlahi’ kavramı verilebilir. Kişi yaşadığı ne olursa olsun tanrısal bir iyilik olduğunu düşünür. Uzak Doğu felsefelerinin temel kavramları olan, “darma, karma, reenkarnasyon” üçlüsü de bir pronoya örneğidir. İnsanın bu dünyada var olma nedeni, tanrısal olana ulaşmaktır. Başımıza gelenlerde Darma’ya bir nebze daha yaklaşmamız içindir. Her ölüm aslında yeni bir doğum ve tanrısal olana ulaşma yolculuğun yeni