Ana içeriğe atla

Sponsorlu Bağlantı

Her Hafta Yeni Bir Yönetmen: Federico Fellini

Federico Fellini kimdir, İtalyan sinemasının ünlü senaristlerinden ve yönetmenlerinden olan Federico Fellini, hayatı boyunca 27 film yönetmiş, 7 kere Oscar‘a aday olmasına karşın sadece 3 kere ödülü almıştır. Oscar Ödülü’nün yanısıra CannesMoskovaVenedik Film Festivalleri‘nde birçok ödül kazanmıştır.
Federico Fellini, 20 Ocak1920‘de daha sonra filmlerinde sıkça kullanacağı Rimini‘de doğdu. Çocukluğu ve gençliğinin büyük bir bölümü burada geçti. 2. Dünya Savaşı‘ndan önce sessiz bir sahil kasabası olan Rimini, savaşın ardından bombardımanların ağır yıkımı altında kalmış ve harap bir duruma gelmişti. Savaştan sonra birçok yönetmen şehri filmlerinde mekan olarak kullandı ancak sadece Fellini filmlerinde mekana mecazi bir anlam yükleyerek kullandı.

Birçok Meslekle Uğraştı

Çocukluğunda resme ilgi duymuştu. Din okullarında okuduğu dönem öğrencilik hayatının en zor dönemleriydi. Daha sonraki yıllarda sanatını da en çok etkileyen olgulardan biri olan sirkler, palyaçolar ve çadır tiyatroları çocukluk yıllarının tutkularıydı. Gençliği İtalya’da faşizmin en yüksek olduğu zamana rastlamıştı. Birçok meslekle uğraştı. Bunlar arasında polislik, g ressamlığı da vardı.
Film yönetmenliğinin yanı sıra radyo şovları ve ünlü aktör Aldo Fabrizi için mini skeçler de yazıyordu. Arada karikatür niteliğinde karakalem çizimler de yapmaktaydı. Her ne kadar yönetmenliği ile üne kavuşsa da tanınmasını sağlayan ilk çalışması bir film afişiydi.
Mussolini‘nin faşist rejimi sırasında avangard tarzını açık bir dille ortaya koyabiliyordu. İlk senaryolarını Alleanza Cinematografica Italiana‘da bulunduğu sürede yazmıştı. Bu şirkette çalışırken Roberto Rossellini ve Ingrid Bergman ile tanıştı. Daha sonra birçok Rossellini filminin senaryosunu yazdı.
1944 yılında Mussolini’nin düşüşünden sonra Roma’da çizimlerini satmak için bir dükkan açtı. Dükkanın adı “The Funny Face Shop” idi. İlham aldığı kaynak olarak hep Goethe‘yi gösterirdi. 1943 yılında oyuncu Giulietta Masina ile evlendi. Aynı oyuncu ile filmlerinde de çalıştı. Ama en çok tercih ettiği oyuncular arasında Marcello MastroianniAlberto Sordi ve Anita Ekberg bulunuyordu.
1950 yılına gelindiğinde ilk filmi “Luci Del Varieta“yı Alberto Lattuada ile birlikte yönetti. Filmin senaryosu kendine aitti. Ardından tek başına çektiği “Lo Sceicco Bianco“(1952) geldi.
Başrolünde Alberto Sordi ve Brunella Bovo‘nun yer aldığı filmin senaryosunu ünlü yönetmen Michelangelo Antonioni ile beraber yazmıştı. Bu film ile tarzını ortaya koyan Fellini, çekimler sırasında daha sonra filmlerinin müziklerini yapacak Nino Rota ile tanıştı. Bu ikisinin de kariyeri için bir dönüm noktasıydı.
Bu filmin ardından “La Strada“(1954), “Il Bidone“(1955) ve “Le Notti di Cabiria“(1957) geldi. 1960 yılına gelindiğinde en çok yankı uyandıran filmi “La Dolce Vita“yı çekti. Başrollerinde Marcello Mastroianni ve Anita Ekberg’in yeraldığı filmde, genç bir gazetecinin zengin ve sosyetik insanlarsyeteye ve entellektüel çevreye göndermeler içeren film ile dikkatleri üstüne topladı. Oscar’a 4 dalda aday olan film, tek bir ödül alabildi.

Başarılı Filmler Sayesinde Ustalar Arasına Girdi

Ardından 1963 yılında ““, 1969‘da “Satyricon“, 1972‘de “Roma” ve 1973 yılında “Amarcord” geldi. “8½”da bir yönetmenin iç ve dış dünyasını harmanlayıp onun hayatına dair bir hikaye anlattı. “Satyricon” adlı filminde Roma İmparatorluğu’nun çöküş dönemine farklı bir açıdan yaklaştı. “Amarcord”da ise mizaha ağırlık vererek kendi çocukluğunu resmetti. Ardarda gelen bu başarılı filmler bir anda Fellini’nin ustalar arasına girmesine neden oldu.
Federico Fellini İc Resim
Filmlerinin bir bütünün parçaları olduğunu söylüyordu ve bu bütün birleştirilince kendi hayatı ortaya çıkıyordu. Işık, mekan, insanlardan oluşan kusursuz dünyalar yaratma çabasında olduğunu belirtmiştir.
Her ne kadar yeni gerçekçilik akımının içinde yer alsada daha sonra fantezi dünyaları ile ilgili filmler yapmayı tercih etmiştir. Filmleri üzerinde detaylı çalışmayı seven Fellini, filmin her aşamasını kendi yönetiyordu. Eğitim hayatı pek de iyi geçmemiş, liseyi “Amarcord” adlı filminin çekimleri sırasında dışarıdan bitirmişti.

1993 yılında Oscar Onur Ödülü‘nü aldıktan kısa bir süre sonra 31 Ekim1993‘de kalp krizi sonucu hayata veda etti.

Yorumlar

Sponsorlu Bağlantı

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlk Restoran Ne Zaman ve Nerede Açıldı?

Yaşadığımız yer ister küçük olsun ister büyük, hemen her sokakta restoran bulmak mümkündür. Restoranların yaygın olması, kuşkusuz ki yemek yemenin insanın en temel ihtiyacı olmasından kaynaklanır. Durum böyle olunca, tahmin edebileceğiniz üzere, restorancılığın tarihsel gelişimi oldukça eskiye dayanır.  Peki , ilk restoran hangi tarihte açıldı? Restorancılığın Başlangıcı Yemek kültürü çok gelişmiştir. 1700’lü yıllara kadar restoran kavramı ortaya çıkmamıştır.  İlk modern restoran, 1765-1766 yıllarında Paris’te Boulanger tarafından açılmıştır.  Bu sayede müşterilere seçenekler sunan anlayış ortaya çıkmıştır. O dönemdeki anlayışa göre, restoranın amacı, et suyu bulyonu ve çorbalarla kişileri sağlığına kavuşturmaktı. Adıyla ünlü ilk restoran, 1782’de Paris’te açılmıştır . Grand Toveme de Loundres adıyla açılan bu restoranda, yemek isimleri listelenmiş ve belli saatlerde tek kişilik masalarda servis yapılmıştır. İlk restoranın açılmasından sonra Fransız Devrimi gerçekleştiği için

Elektronik Müziğin Tarihi

Elektronik müzik 19. Yüzyılda birçok Amerikalı ve Avrupa mucitlerin, girişimcilerin çalışmaları sayesinde kendine altyapı hazırlamıştır. Bu altyapı için gerekli olan aygıtlar bahsi geçen kimseler tarafından farklı alanlarda kullanılması için tasarlanmış icatları müzik için yorumlanmış halidir. Elektronik müzik dediğimizde aklımıza ilk gelen tanım elektronik aletlerle yapılan müzik türü şeklinde olacaktır. Bu tanım kesinlikle doğru bir tanım. İlk elektronik müzik 1960 yılında ilk elektronik klavyenin icadıyla hayat bulduğu düşünülmektedir. Borulu elektronik enstrümanlar da elektronik müzik tarihinde yerini aldıktan sonra kullanımları yavaş yavaş artmaya başladı. İlk Elektronik Müzik Enstrümanı İlk olarak icat edildiği düşünülen enstrüman yaklaşık olarak 7 ton büyüklüğünde ve  Telharmonium  adındaydı. Pek yaygınlaşması mümkün olamayacak kadar kaba ve ağır olan bu enstrüman elektronik müzik tarihi içerisinde yerini almıştır. 1897 yılından üretilen bu cihazın  Thaddeus Cahill  adı

Pronoya Nedir?

Pronoya kelimesi okuduğunuzda paronaya kelimesini okuduğunuzu veya kelimenin eş anlamlısı olduğunu düşünmüş olabilirsiniz.  Oysa pronoya , paronoyanın tam tersine karşılık gelen bir kavram.  Her şeyin ve herkesin kendisine zarar verebileceği şüphesi anlamına gelen poronayanın tersi olarak pronoya, her şeyin hatta evrenin bile kendisinin iyiliği için var olduğu sanrısına kapılmak anlamına gelir. Pronoyayı   bir yaşam felsefesi olarak benimseyen insanların paranoyak olmuş olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Pronoya, dini yaklaşımla karşımıza çıkan versiyonuna örnek olarak ‘Takdir-i İlahi’ kavramı verilebilir. Kişi yaşadığı ne olursa olsun tanrısal bir iyilik olduğunu düşünür. Uzak Doğu felsefelerinin temel kavramları olan, “darma, karma, reenkarnasyon” üçlüsü de bir pronoya örneğidir. İnsanın bu dünyada var olma nedeni, tanrısal olana ulaşmaktır. Başımıza gelenlerde Darma’ya bir nebze daha yaklaşmamız içindir. Her ölüm aslında yeni bir doğum ve tanrısal olana ulaşma yolculuğun yeni